Değerli Velim,
Günümüzde, özellikle de evde vakit geçirdiğimiz bu günlerde, ebeveynler hem çocuklarında hem de kendilerinde sıkılmaya tahammül edemez hale geldiler. Ne zaman çocuklardan “Annee!, Çok sıkıldım.” Cümlesi duyulsa, hemen bir alternatif ya da eğlenceli bir etkinlik oluşturulmaya çalışılıyor.
Aynı zamanda anne-babalar bu cümleyi duyduklarında pek çok duyguyu aynı anda hissedebiliyorlar. Çocuğunun canı sıkılan anne-baba, kendini yetersiz hissediyor, çocuğuyla yeteri kadar ilgilenmiyormuş gibi ya da kendisi yeterince ilginç değilmiş gibi düşünebiliyor. Çocuğun bir şeyi beklerken yaşadığı mutsuzluk ya da sıkıntı, ebeveynlik açısından bir başarısızlık olarak görülebiliyor. Anne-babalar, sosyal ortamda çevreden alacakları tepkilerden, rahatsız oluyorlar.
Bu durumla başa çıkabilmek için bilmenin önemli olduğunu düşündüğüm noktaları sizlerle paylaşmak istedim.
Bir de bu açıdan bakalım…
Ecehan Özgören
Rehber Öğretmen
Ebeveynler çocukları doğduğu andan itibaren onların sıkılmaması için, olumsuz herhangi bir duyguyla karşı karşıya kalmaması için ellerinden geleni yaparlar. Her yaştaki çocukla neler yapılacağını, nelerin yapılması gerektiğini öğrenip uygulamaya çalışırlar. Bu durum, her anın ilginç ve eğlenceli etkinliklerle dolması gerektiği düşüncesiyle yapılır.
Bir çocuk için beklemeyi, kendi oyunlarını kurmayı ve kendini yatıştırmayı öğrenmek çok önemli bir kazanımdır. Çocuklar biraz mızmızlanmaya başladıklarında, çevreden hemen öneriler gelmeye başlıyor. Böyle olunca kendi alanını yaratmasına imkan tanınmamış oluyor.
Günümüzde bireylerin kaygıya ve olumsuz duygulara neredeyse hiç tahammülleri kalmadı. Kendi kaygılarıyla yüzleşmekten kaçındıkları gibi, başkalarının kaygısına tolerans göstermekte de zorlanıyorlar. Çocuklarının kaygısı karşısında da hemen telaşa kapılabiliyorlar. Çocuğu mutlaka oyalamak gerekir diye düşünüyorlar.
Boş durmak, kişinin kendi içinde onaramadığı meseleler ile yüzleşmesi, onları hatırlaması olasılığını arttıran bir durum ve günümüzde çok az kişi kendi hasarlarını bilmek istiyor.
Winnicott, çocuğun “yeterince iyi bir anne” tarafından yetiştirilmiş olmasını vurgular. Yeterince iyi bir anne, çocuğun gereksinimlerini görmezden gelmek ya da kendi gereksinimlerini çocuğa dayatmak yerine, çocuğun gereksinimlerini algılamaya çalışır ve bu ihtiyaçları, çocuk için uygun olabilecek şekilde gidermeye çalışır.
Çocuk bu şekilde kendinin ve kendi dışındaki kişilerin farkına varmaya başlar. Varlığı “tanınmış ve onaylanmış” olan çocuk, artık kendi içini ve çevresini araştırmaya hazırdır; gerçekten o anda orada olabilir. Varlığı onaylanmamış çocuk ise ya boyun eğer ya da sürekli isyan eder. Anı yaşaması neredeyse olanaksızdır, aklı hep başka yerdedir. Varlığı onaylanmış çocuk “gerçek” benliği ile diğer bir deyişle tam da kendisi gibi, davranabilirken, onaylanmamış çocuk “sahte” bir benlikle yaşamına devam eder. Sahte benlik için kendi istekleri ve arzularından çok çevredekiler daha önemlidir.
Gerçek benliği ile yaşayabilen bir çocuğun kendilik algısı da bölünmemiştir, hayatındaki her şey bir süreklilik içindedir. Oysa sahte kimlik algısı geliştirmiş bir çocuk için hayatı süreklilik değil kesintiler içerir, yaşadığı keyif duygusu, aldığı haz sürekli bölünmüş ve araya başka arzular girmiştir. Çocuk için başkalarından ayrı bir “kendisi” yoktur ve var olduğunu hissedebilmek için diğer insanlar ve nesneler vazgeçilmez hale gelir. Çocuk artık rahatlamayı, gevşemeyi arzulamaz, nesneler tarafından eğlendirilmeyi arzular. Ancak, ne yazık ki bir süre sonra ulaşılabilecek her nesne yetersiz kalmaya başlar.
Çocuğun kendi kendine oyun oynamasına izin verilmesi de can sıkıntısıyla baş edebilmesi açısından oldukça önemlidir. Çocuğun en önemli ihtiyaçlarından biri, annesinin yanında, ancak kendi başına oynayabilmesi, yani bir ilişkinin içinde yalnız başına da olabilmeyi öğrenebilmesidir. Anne, çocuk istediği takdirde, çocuğun oyununa katılabilir.
Çocukla oyun oynamak dendiğinde, birçok anne-babanın anladığı şey, çocukla eğitici ve öğretici etkinlikler yapmak, çocuğa bilmediği şeyleri öğrenebileceği ortamlar yaratmak ya da oyunu başlatmak, oyunun konusunu bulmak, kısacası çocuğun heyecanı kendi içinde değil de hep dışarıda arayacağı ortamlar yaratmaktır.
Oysaki çocukla oynamak deyince anlamamız gereken çocuğun oyununa eşlik etmek ya da o oyunu takip etmektir, o oyunun lideri olmak değil. Çocukların seçtikleri etkinlikler yetişkinlere ya yetersiz ya da sıkıcı gelir; o oyunu ya zenginleştirmek ya da daha heyecanlı kılmak isterler.
Çocuğu desteklemek için, örneğin resim yapmaktan hoşlanan bir çocuğa bir sürü malzeme alınır ve ya legoyu seven bir çocuğa lego oyuncağı alınır. Bazen bu da yeterli gelmez ve bunlarla neler yapılabileceği çocuğa gösterilir. Tüm bunlar, çocuğun süreçlerine müdahale etmek ve yapabildiklerini değersizleştirdiğiniz mesajını iletir. Bunun sonucunda çocuklar, bir süre sonra yaptıklarını kendisi de yetersiz bulur ve anne babasından öneri bekler.
Winnicott’a göre, kendisi olamamış ve oyunu bir kendini keşfetme aracı olarak kullanamayan çocuk için oyun artık kaygılarıyla yüzleşmek ve onların üstesinden gelmek üzere kullanacağı bir araç olmaktan çıkmıştır.
Çocuğun beklemeyi öğrenmesi de can sıkıntısıyla baş edebilmesi için gereklidir. Her çocuğun hayatında belirsizlikler ve beklemesi gereken anlar olur. Örneğin tam lunaparka gidilecekken eve bir misafir gelir ve anneyle kahve içer ya da bilgisayarda yeni bir oyuna başlayacakken bilgisayar başkasına lazım olur. Beklemek sevilen bir şey değildir, bunu hepimiz biliyoruz. Beklemek kaçınılmaz olduğuna göre, bir şeyin nasıl beklendiği önemli hale gelir. Beklemenin can sıkıcı olacağı düşünülerek, her bekleme anında eline bir nesne tutuşturulmuş olan çocuk, bir süre sonra bir şeyi beklemesi gerektiğinde elinde bir şey tutmadan duramaz, hemen kaygılanmaya veya sıkılmaya başlar.
Aynı şey, parkta salıncağın boşalmasını beklemek, gösteride sırasının gelmesini beklemek, lokantada yemeğin gelmesini beklemek gibi durumlar için de geçerlidir. Beklemeler, yani iki etkinlik arasında kalan aralar, kişinin kendiyle yalnız kaldığı zamanlardır. Ancak, birçok kişi için bu durum o kadar korkutucudur ki, hemen doldurulması gerekir. Daha önce de belirttiğim gibi, boşluk kaygı ve korku yaratır ve sanki bu duyguların hemen yok edilmesi gerekir. Bunun için alışverişten internete, kumardan madde kullanımına kadar birçok bağımlılık geliştirilir. Kişi kendini oyalamayı ve sakinleştirmeyi öğrenemediği için hep dışardan gelecek olan bir uyarana bağımlı olur. Çocukların ellerinden tabletlerin, telefonların düşmemesinin en belirgin nedenlerinden biri de aslında budur.
Winnicott, bir çocuğa ilk kez zaman ve alan verildiğinde çocuğun tereddüt ettiğini dile getirir. O alan belirsizliklerle, kaygıyla, hareket etsem mi etmesem mi düşünceleriyle kaplıdır. Eğer, bu “an” çevreden gelen bir müdahale ile bölünmezse ve doldurulmazsa, çocuk o anı doldurma becerisini kazanır.
Bu nedenle, anne-babanın çocuğun beklemesine tahammüllü olmaları tam da can alıcı noktadır. Anne baba da çocuk da o belirsizlik anına dayanabilmelidir. Çocuk ancak bu şekilde boşluklara dayanabilen ve kendi kendini yatıştırabilen bir yetişkin olabilir.
Çocuk, boşluğun çok da korkutucu olmadığını ve o boşlukları kendi istekleriyle şekillendirebileceğini fark ettiğinde, kişilik gelişiminde büyük bir adım atmış olur. Başkalarının ne yaptığı daha az önemlidir ve her an birilerine uymak gerekmez. Bu yeterlilik duygusunun çocuğa geçebilmesi için öncelikle anne ve babaların can sıkıntısını kabul edebilmeleri gerekir. Unutulmaması gereken bir şey var ki; olgunlaşma, birinin başkasının yanında da kendin gibi olabilme becerisidir.
KAYNAKÇA
Fenichel, O. (1951). On the psychology of boredom.
Winnicott, D. W. (1991). Playing and reality. Psychology Press.
Değerli Velim,
Evde çocuklarınız ile daha çok vakit geçirme fırsatı bulduğunuz bu günlerde, hem birlikte keyifli vakit geçirebileceğiniz, hem de yeni bir öğrenme deneyimi paylaşabileceğiniz bir önerimiz olacak. Aynı zamanda çocukların dikkat, odaklanma ve el-göz koordinasyonu becerilerinin gelişimine katkı sağlamış olacağız.
Çocuklarınız ile birlikte origami sanatını kullanarak hayvan figürleri yaratmanızı istiyoruz. “Origami Bahçem” etkinliğinde istedikleri figürü seçmek konusunda özgürler. Sonrasında öğrencilerimizin ürünlerini oluştururken izledikleri adımları anlattıkları videolarını bizlerle paylaşmanızı istiyoruz. Aşağıda origami yapımı ile ilgili örnekleri sizlerle paylaşıyorum.
Keyifli vakit geçirmeniz dileğiyle…
ÖRNEK-1
ÖRNEK-2
ÖRNEK-3